25 Aralık 2021 Cumartesi
kelimeler
12 Eylül 2021 Pazar
kızarmış suşinin tadı
kendimi sürekli öfkeli hissettim bu hafta. herkese, her şeye karşı, artan bir şekilde. bunu her yazmak istediğimde unuttum, yazacak kelimeleri bulamadım ve bulduğumda da paylaşmak istemedim. zihnimin içinde döndürdüm. en mükemmel, en düzgün cümlelerimi yine kendi zihnime bıraktım. kendimi zehirledim, kendimi iyileştirdim.
hiçbir şey hissedememeyi, hissedince kötü hissetmeyi belli başlı birkaç aktiviteyle atlatabildiğimi düşündüm. içmek, yüzmek, yemek yapmak. içmek mümkün olduğunca, yüzmek hava güzel oldukça ve yemek yapmak yataktan kalkabildikçe.
son haftalarda çok alkol tüketmeye başladım. geçtiğimiz çarşamba ise benim için öyle olmasa da, moralimin başkaları tarafından bozulmasıyla zirveyi buldu. kasılan çenemi, konuşmaya ve iletişim kurmaya olan isteksizliğimi bir tek alkollü ortamlarda insanlarlayken çözebiliyorken arkadaşım dediğim birinden işittiğim laflar çok ağır geldi.
yeniden paylaşmaktan soğudum. evimi, 60lardan dizi izlemeyi, örtümün altına girip uyumayı istedim. belki ben anlaşamıyorum, belki de olmuyor diye düşündüm. her zamanki gibi kaçmayı, istifa etmeyi düşündüm. böyle ortamları istemediğim için dedim kendime.
15 Temmuz 2021 Perşembe
giderek haz vermeye başlayan şeyler
yalnızlık.
hayatımda ilk kez tek başıma sinemaya gittim geçen gün. filme son on dakika kala, "acaba undine'yi de gösteriyorlar mıdır?" düşüncesine yenik düşerek... biletimi aldım hemen. salonda tek ben vardım. petzold'un son hikayesiyle, karşımda paula ve franz ile kaldım. transit filmi ile tanışmıştım bu üç isimle. yalın filmler, büyülü, kimine uzak bana ise yakın.
ağırlaşan anksiyetem filmin ilk yarısında kapkaranlık salonda tek olmayı kaldıramaz gibi oldu. zaten sinema da kocaman ve karmaşık bir yerdi. kafamın içerisinde kaçış senaryoları oluşturdum. başıma gelebilecek x olayı için alabileceğim on aksiyon ne olabilirdi, bunları düşündüm ara ara.
film araya girdi. çantamı aldım ve kaçtım. zaten film 2020'dendi, bende indirilmiş halde duruyordu. sadece elim hiç izlemeye varmamıştı o güne dek.
salondan çıktım ve korkularımın biraz yersiz olabileceğini hissettim. evet, salon büyüktü, benim için labirent gibiydi ama insanlar da vardı. onlar da filmden filme gidiyor, sohbet ediyor ve benimle aynı yerdelerdi.
salonun dışında, aydınlıkta, aranın bitmesini bekledim. bugün ben yenilmeyecektim. film devam etti, ben yayıla yayıla izledim. belki de hikayeden çok etkilendim, gözlerim doldu. gururla terk ettim sinemayı. 23 yaşındaydım ve ilk kez tek başıma film izlemiştim sinemada.
sonra her şeyi tek yapmak istediğimi düşündüm.
ertesi gün meydanda yürüdüm. vegan çikolata aldığım yerdeki kadın kıyafetime iltifat etti, annemin doksanlarda giydiklerinden olduğunu söyledim. loud places dinledim. soya sütlü, buzlu latte içtim. eve döndüm.
yeni bir suç belgeseline başladım.
13 Temmuz 2021 Salı
haneke, buluşmalar, üç beş yıldız
birkaç haftadır kendimi bıçaklamak istiyorum. sanırım yazıya sert bir giriş oldu. giderek ağırlaştığını hissettiğim anksiyetem ve depresyonum artık bana çaresizliği hat safhada yaşatıyor, en yıldığım anlarda bir bıçağım olsa elimde ve onu hemen göğsüme saplasam diye düşünüyorum.
aralarda arkadaşlarımla yüzmeye ve içmeye gidiyorum. sanırım alkol miktarında bazen istismar yoluna kadar gidiyorum. yeterince içersem ve yeterince yüzersem kendimden çıkabileceğim. kendimi terk edeceğim. ilk defa akşam yüzmesi yaptım geçtiğimiz haftalarda. çok farklı bir deneyimdi. suyun üstündeydim. kendimde değildim.
dün akşam özgür'ü gördüm. benim yetersizliklerimin en büyük dışavurumu o. sevilmeyişlerimin, olduramayışlarımın muhtemelen en acılısı. depresyonumun sebebi değil ama belki de bir parçası. üzüldüğüm bir çok şey söylendi yine. bir ara yıldızlar gördü, üç beş tane. daha da baksa, daha da saysa sayacaktı. kıbrıs'ta olsaydı sayamayacaktı bile.
bazı şeyler bitiyor.
max richter'den cypher dinliyorum şuan. dün ilacımı yeniledim. kıbrıs'a dönmek, doktora görünmek, daha çok ilaç almak istiyorum. kendimi bırakacağım.
özgür terapiste niye hiç ondan veya kendimi bıçaklamak isteyişlerimden bahsetmediğimi sordu, bunların bahsetmem gereken şeyler olduğunu söyledi. bilmiyorum, gerçekten ama gerçekten paylaşmak istemedim. iğrenç hissettiriyor bu iki konu bana. paylaşmayacağım belki hiçbir zaman. günlük anksiyetelerimi ve yorgunluklarımı anlatacağım.
andré aciman'ın bul beni'sini aldım dün. adınla çağır beni'yi okurken sonlarda çokça ağlamış, bazı yerlerin altını çizmiştim. bu kafadayken niye böyle bir kitap aldım bilmiyorum. okumaya da çekiniyorum ama bakalım. çıktık bir yola. son zamanlarda dramın her türlüsünden kaçtım. beni ağlatacak bir dizi, bir film, bir kitap, belki de bir şarkı... hiçbirine yanaşmadım. şimdi hepsine saldıracağım.
bir de, belki o cesareti bulup sonunda izlemek istediğim tüm filmlere yetişeceğim. belli olmaz.
kahveme eklemek için hindistancevizi sütü aldım. su gibi bir şey çıktı. hiç de güzel olmadı. hayal kırıklığı. bir standart.
şimdi la dolce vita finale dinliyorum. belki italya'ya gidebilirsem orada da aklıma gelir. ve belki dans etmek isterim. belli mi olur. uzun zaman sonra kendimi anlattım burada. belki paylaşırım da. neden olmasın. neden olmasın. çünkü bazı şeyler, neden olmasın? su üzerinde kalmalıyım.
19 Haziran 2021 Cumartesi
yapmam gerektiğini düşündüğüm şeyler
gün içerisinde kafamın içerisinde deli deli bir sürü düşünce dolanıyor ve bunların bir önemi olduğuna inanıyorum. bu düşünceler bir şekilde bir yere aktarılmalı, belki de birilerine ulaşmalı.
sanırım çoğu sorunumu çözmek için hayatımla ne yapmak istediğime karar vermem gerekiyor. sürekli biten romantik ilişkiler, bir öncekinin aynısı olan günler derken durup ya ben ne yapacaktım aslında diye kendimi bir belirsizlikte buluyorum.
nereye gitmek istiyorsun, ne olmak istiyorsun, evinin duvarları hangi renk olsun (sarı)
12 Mayıs 2021 Çarşamba
ve ben dans ettim
15 Mart 2021 Pazartesi
sığamamak
bu akşam duşta dans ettim. biraz tehlikeliydi, kırmızı ojeli ayak parmaklarıma her baktığımda önceden kayıp gittiğim anları, geçtiğimiz senelerde de çatlatmış olduğum serçe parmağımı düşündüm ama daha çok tame impala'nın let it happen şarkısını düşündüm. doğru mu anlamışım? ne fark eder?
boyum uzun değil ama tavana değebiliyorum duş alırken. avuç içlerimi tavana bastırmak istiyorum, ben buraya sığmıyorum. yani, ruhen sığmıyorum.
where is my mind dinledim bugün eren yollayınca. klibini daha önce izlemişim gibi geldi, bu anı daha önce yaşamışım gibi geldi, belki de yaşamıştım, belki de sadece matrix'imde bir glitch yaşanmıştı. hakkaten aklım nerde? fark eder mi? etmeli mi?
yaşamayı istemekte çok zorlanıyorum, çoğu zaman hiçbir şeyle hiçbir bağ hissedemiyorum ama bazen kollarıma sarılı, parmaklarımın ucundan güç alan dallar çıkıyor ve hepsi her yere tutunuyorlar. bazen çok kötüyüm bazen aynen böyleyim ve geriye kalan çok az bir sürede de bundan dolayı yorgunum. bir buçuk seneden sonra psikiyatrist randevusu aldım. her şeyi anlatacak kadar hatırlayacak mıyım?
unutmak istedim unuttum, belki,,,
az önce iyiydim ama şuan yine düştüm. olur mu öyle? olabilir