26 Ekim 2015 Pazartesi

Öyle yakın, öyle uzak

Acayipli bir rüya gördüm. Aslında gerçek hayatta hislerimle barışık bir kişi değilimdir, sanki hissetmeyi bile hak etmiyormuşum gibi gelir. Şöyleydi, bir yere gidiyormuşum ve orada herkese biri eşlik ediyormuş görevli olarak. Güvenlik sebepleri midir nedir o görevli ile aranda belli bir santimden fazla mesafe olamıyormuş. Ben benim görevliden ilk uzaklaşıyorum, alarmlar çalıyor belimden sarılıyor bana ama daha fazla yaklaşınca ise kendinden uzaklaştırıyor sınırlar dahilinde. Öyle yakın, öyle uzak. Zaman geçtik sonra aşık olmuşuz, o beden bütünlüğü huzur veriyor. Bir yere gitmişiz ve o nedense gel, işte tam burası, uyuyalım demiş ve soğuk mermere uzanmış. Kaldırmaya çalışmışım, gitmişiz. Sonra öldürülmüş.

Evren ne yakın olmamıza, ne uzak olmamıza izin vermiş. Rüyamda kimi gördüğümü hatırlayamıyorum, sonlara doğru aslında aynı kişiyi farklı bedene koydum ama bunu uykudan uyanınca da kendim düşünmüş olabilirim.

Uyanınca hislerimle aramı düzeltmek istedim.
Yani bilmiyorum, başka insanlarla, hiç tanımadığım bilmediğim insanlarla, belki gerçeklikte belki çiçeklerin yüzdüğü bir değişik diyarda bir sürü on bir görürüm ve takip ederim. Emin de değilim.


Çok güzel rüyaydı, dönüp orada yaşamak isterdim, ama rüyamdaki sevdiceğim öldürülmeden öncesi tabi.

7 Ekim 2015 Çarşamba

the sun the trees the breeze the life

Kendimi o kadar işlevsel, pozitif, hayata hazır hissediyorum ki bunu bloga yansıtmadan geçmek istemiyorum. Şu anlar 'rare' yaşanıyor hayatımda. Anxiety, toplumun 'sosyal' insan algısı, genel kaygılar, huzuru bulamama korkusu derken, doğal değil de nedir bu yaşadığım heyecan.

Kendimin farkında olmaya karar verdim. Kalp atışlarıma kadar hissedebildiğim, rüzgarın tenime, saçlarıma kısacası bana dokunduğu şu gün, her şeyin dönüşünde bende dönmeye karar verdim. Uzun zaman sonra biri bana 'Zehra artık uyan' dediğinde yataktan hemen kalkabildim, kahvaltıdan hoşlanmasam dahi kahvaltı yaptım. Bu bir gelişmedir bence. Günlerdir sadece akşam yemeğinde bulunuyordum, onu da ben hazırlıyordum zaten.

Bir ara faydalı bilgiler kapsamında şuraya bir şeyler karalamayı düşünüyorum.

Aaaa karalamak derken aklıma geldi. Dün gece burada müthiş bir rüzgar, gök gürültüsü, yağmur üçlüsü vardı. Sonra saatler geçti geriye müthiş bir rüzgar kaldı. O rüzgar boyunca ben kafamda çok güzel şeyler karaladım. Biraz karanlık kurguydu ama ben beğenmiştim. Belki geç saate kalırsam (ki artık haşa, ailem baya kızmaya başladı bu konuda, uyanamıyormuşum -.- ) ve hava aynı olursa yazarım.

Güzel bir gün geçiriyorum ve işlevselliğimi korumak adına şuraları terk ediyorum. En kısa zamanda Playlist #4 gelecek ve çok güzel olacak. Yol okunacak, oda toparlanacak, bir sürü yemek yapılacak (best therapy ever).

Görüşelim dostlar. Bugün öyle hep yaşadıklarımdan farklı.

(Discussion a yorum bırakırsanız bilin ki, biraz daha yorum bırakıldıktan, herkes fikrini belirttikten sonra tek tek dönüş yapacağım :) )

5 Ekim 2015 Pazartesi

Rüyamın tamamı acayipti. Ama her şeyi geçeyim, No Country For Old Men'in (en sevdiğim kitabın) soğuk, mükemmel (!) saçlı katili Anton Chigurh sevgilimdi. Onu bunu da geçelim, yine katildi. Kendisinden götürülmüş bir şey yoktu, o öldürürken kullandığı parça bile yanındaydı. Ama yanımda normal birisi oluyormuş. Yine sevecen değilmiş, ama normalmiş. Sadece sevgilimmiş. Benim sevgilim anca böyle oluyor diyor, Javier Bardem'le ve filmleriyle ilişkimi bir süre kesiyor, herkese mutlu bir gün diliyorum. Güldürdüm sizi baya şu saatte.

Anton Chigurh nedir yahu...

4 Ekim 2015 Pazar

Daniel Craig on the cover of ST Culture

Embedded image permalink

Şu blogun ismini bir ara açıklamayı düşünüyordum, olurda merak etmiş olan varsa diye. Sinatramavisi, çünkü Frank Sinatra'nın müthiş mavi gözleri vardı ve lakabı Ol' Blue Eyes. Neden olmasın deyip koymuştum 9. sınıfta.

Şimdi bu cover'ı gördüm, aşık oldum! Daniel Craig ne güzel adam be. Gözlerine, yüzüne, yün kazağına, kapak başlığına, her şeye hayran oldum!

Ve tabi bu güzelliği sizlerde görün istedim! :p

3 Ekim 2015 Cumartesi

Gece için planım, Dr. No!
Bir ara başlamıştım Bond maratonuma ama hemen kesmek zorunda kalmıştım. Gece Sean Connery ile randevum var^^ Bana katılmak isteyen bildirebiliiiiiiiir.

Defending Summer

Yahu hep birkaç paragraf yazıyorum, sonra siliyorum. Olmamış gibi geliyor, yapacak bir şey yok. İyi de o an toparlayamadıklarımın düzenli yazılacak haliydi, hemen bir gün yazılabilirmiş gibiydi. Yazılmıyormuş. Şuan 2 Ekim cuma saat 18.10 artık yazayım, bu yük benden kalksın derdine giriyorum. Güncelleme, kaldığım yerden devam ediyorum, saat 23.57, baya uzun ara verdiydim.


Mükemmel bir dünyada Tom aşkın büyüsüyle çiçek gibi coşan herkesin aradığı karakter. Lakin biz öyle bir dünyada mıyız? Haaayır. Normalde herkesin istediği böyle sevilmek değil mi? Yoğun, etkisini yitirmeyen, ortak noktaların çiçekler açtırdığı ilişki. Neden olmasın. Bir şeyi sadece birine anlatmış olalım, hayatımızın bir yönünü sadece Tom görsün. Aşk gerçek, aşık olunca hayatın kendisi gerçek. Sabah uyandığımda bazen en çok istediğim şey You Make My Dreams sahnesini çekmek. Tamam cıvıtmaya başlamak üzereyim, ama sabahlar en iyi olduğum alan değil. Güzel bir gece geçirip sabahına Tom olmak istiyorum.

Ne demiştim? Mükemmel bir dünyada değiliz. Bu doğru değil. Her şeyden evvel karşındaki aşka inanmıyorum derse bir kere beklentini düşürmen lazım. Tom gerçi The Graduate'i yanlış yorumlamış insan (bende yanlış yorumladım kime laf atıyorum tövbe öf), doomed love storyleri anlatan müzisyenleri dinleyen, hayatının aşkını bulamadan mutlu olamayacağına inanan insan. İşaretleri de yanlış okuması mümkün değil mi? Ayrıca kendini anında kaptırma huyunun olduğunu "It's Amanda Heller all over again" lafından arkadaşları Rachel'ı aradığında anlayabiliriz. Bu adam, Summer'ı ilk kez 8 ocakta görüyor değil mi? Narrator diyor ki "Tom meets Summer on January 8th. He knows almost immediately she is who he has been searching for" bunu nasıl bilebilirsiniz? (Yazar 2013 yılında birisiyle ilgili bir şeye denk geldi arkadaşlarından birine 'bu benim ruh eşim galiba' dedi halen daha kararın arkasında) Of parantezler derken ben niye kendi argümanıma ters düşüyorum yahu. Ne bileyim, benimkisi aşk değil düşünce, laf zaten. Oh iyi argüman daha sağlam.


Tom'un pek çok filmdeki pek çok erkek karaktere göre farkı, filmin onun internal dünyası hakkında dönüyor oluşu belki. Film bir aşk hikayesi değil, narrator bunu söylüyor zaten. Tom'un gelişmesini görmüyor muyuz? Umutsuz aşıktan yetişkinliğe doğru gidiyor olay. Filmin ilk zamanlarında bu adam kart yazmıyor mu, ama bir mimar değil mi? Filmin sonunda bu adam yahu ben mimarım ne işim var burada diyerek büyüyor, kendini geliştiriyor. Summer onu geliştiriyor, adeta çocuğu mezun ediyor. O kadar kötü olamaz sanırım bu karakter, bence en azından.

Herkesin hayatının böyle bir sahnesi var. Ciddiyim yahu. Yıkıldığınız, yıldığınız, evden çıkmadığınız, evden abur cubur almak dışında dışarıya çıkmadığınız, evrenin size düşman olduğunu düşündüğünüz bir an mutlaka oluyor. Ben mental stabilite adlı köpeğimin tasmasını kaybettiğimden senede belki 52 defa yaşıyorum bu durumu. Ama 53 defa kalkıyorum. Bu bir ders. Hayatta yaşadıklarımdan pişman olmuyorum, karşımdakini suçlamıyorum. Hatayı kendimde arıyorum. Biraz Tom'u suçlayın :(

Şimdi biraz Summer olsun. Aşka inanmıyorsun, olabilir, olamaz değil bir dönem herkes öyle düşünmüyor mu zaten? Bir sürü kişiyle ilişkin olmuş, araya hayat girmiş ve sürmemiş. Umurunda olmamışlar. Karşına Tom çıkıyor sonra. Kulaklıktan dinlediği parçayı duydun ve ilgini çekti. Olamaz mı? (Yahu vallahi oluyor. Aynı şarkıya aynı olayı bir kızla yaşadık.) Genel anlamda yeni hayatımıza dahil olmuş insanların bir ilginçliğinin olduğunu düşünüyorum. Tom da böyle biri bence. Güzel özelliklerle harmanlanmış, hayatındakilerden farklı, bakış açısı ile aklını yerden yere vurabilecek bir oğlan. Neden olmasın? (çok mu kullanıyorum şu iki kelimeyi bana mı öyle geliyor.)

Bir yandan ise inanmadığı aşk olgusu ile çelişki durumuna düşmek istemiyor. Bu sebepten aşadıkları boyunca kullandığı cümleler biz arkadaşız, sana kesinlik veremem, bunun gibi şeyler arasında gidip geliyor. Dürüstten öte bir şey değil. Dürüstlük suç mu >.< Bu yeni akım. Bunu okuyan şahıslar yeni akım lafından sonra sövüp saydılar. Kaç evlenen insan var bu devirde? Bir ünlünün sayfasına girdiğinizde 'hayat arkadaşı' olarak çıkıyor. Kim bir şeyi belirginleştirmek istiyor ki artık? Ben. Yahu yine araya girmesem olmazdı ama ben sdfghjkl. 

Bu terk edilme korkusuyla oluşan bir şey belki. Emin değilim. Terk edileceğime şu yaşananda bir boşluk bulup ben terk ederim dercesine olan bir şeymiş gibi düşünmeme sebep veriyor. Her neyse yine saptım galiba dur nerede kaldığımı bulayım. Summer! Filmin ortasına kadar hiçbir şey hissetmediğini düşünüyorum. Kendisini haklı çıkaracak şekilde de bunu hep belirttiğini. Ortasından sonra o da kendini sorguluyor. Hani inanmadığım şu aşk gerçek mi, ben bu adama aşık mı oluyorum diyordur. Çünkü filmin sonunda evlendiği adamla neden evlendiğini açıklarken işte sende emin olamadığım şeyi buldum gibi bir laf ediyor. Şimdi bunu okuyan Tom savunucusu bana soracak, tamam işte Tom'u terk ettiğini için yine kalpsiz, cani oluyor, çünkü o da hissetti, bunu nasıl açıklıyorsun? Şöyle açıklıyorum, yaşananın 'ortası', sonlarına doğru oluyor kızımızın kendisini sorgulaması. Aradan kendisini sorgulamasını gerektirecek kadar zaman geçiyor yani ama filmden çıktıktan sonra emin oluyor, aşık değil. Ki o arada da sürekli arkadaşlık bahsini sürdürüyor.

Summer'ı nerede suçluyorsun diye merak ediliyorsa, o da sanırım kendi zevklerini reddettiği an. Ben kendi sevdiğim şeylere o kadar değer biçiyorum ki, bunu bir başkasına olan hislerimin, ya da olmayan hislerimin değiştirmesinin mümkünatı yok. Bugün sevmediğim biri bana lotr'dan bahsetse, aynı ilgiyle konuşurum. Ama Tom'un hazırladığı mixed tape'i dinlememiş ya da dinlediyse dikkat etmemiş oluşu (bana sevdiğim mixed tape yapsa yapımcılara kadar yalar yutarım NET) kalbimi kırıyor. Birde Ringo Starr plağını gösterince tepki vermeyince bende gidip Summer'a tepki vermemek istiyorum^^.

Şimdi aklıma geldi yine, Summer'ın Tom'a en azından nişanlandığını bildirmesi gerektiğine inanıyorum. Hani hislerin yoktu, arkadaş olarak görmüşsündür, mutlu anında yanında istersin evet anlarım ama birinin sana karşı hislerini biliyorsan en azından ne etkinliği olduğunu bildir. Gerçi Tom'da sonra evet canım tabi arkadaşız dercesine davranıyordu galiba vallahi izlemeden yazıyorum tam hafızamdan değil, o bile onun suçu olabilir dsfghjfds (event e gitmesi açısından bakarsak)

Cinsel boyutta yaşananları düşünürsek, bunu herkes yanlış yorumluyor galiba. Benimde başıma gelse bende öyle yorumlarım herhalde. Sadece, şu tür şeyler için ille birine aşık olmanıza gerek yok. Bir ilişkiniz olmasına gerek yok. En azından bence durum öyle. Şu yaşadıklarına ek olarak güzel seks yapmış, yeni şeyler denemiş iki insan işte. Bunu toplum yaratıyor. Bunlar adeta yazılı olmayan kurallar gibi. Gidin sevişin. Yine kendimle çelişiyorum ama neo düşüncelere rağmen ben yine sevdiğimle olsun, tek o olsun Marshall ve Lily olalım düşüncesindeyim ağağağğğğ yıldım. Filme tamamen ters bir kafadayım.


Yahu ben bu cinsellik olayını algı sebebiyle bir üç beş paragraf yazarım sanıyordum ama artık düşünmekten beynim yandı bu konu üzerine uzattıkça saptırıyorum, sıkıldım vallaahaaa. Bu konuda sıkıntısı olan vatandaşlar yorum bırakmakta özgürler, her zaman tartışmaya varım.


Bonus: "Joseph Gordon Levitt explained his character really, starting that he was selfish and projected delusions to a girl who had made it clear that she wasn't looking for anything serious. While you could argue that what she did by being physically intimate gave him the wrong message but ultimately, he's the one who set himself up for heartbreak thinking she was going to be more despite her making it crystal clear nothing would serious would happen."


Bonus Summer savunması: Kız Tom'u adeta yetiştirip, mezun ediyor demiştim ya, bu sebepten de iyi bir karakter olduğunu düşünüyorum. Yaşananlar çerçevesinde Summer'dan istediği kadar nefret etsin, o Tom'un son yaşadığı aydınlanmalar, hayatını düzene sokması, cevaplarında bile düzelme olması, hatta şu ilk Summer'ın koluna binaları o olsa nasıl düzenlerdi vs çizmesi ve bir yerde mimarlığın güzelliğini kavraması işte bunlar hep o kıza ilişkilendirebileceğimiz olaylar. Bir yerde hepinizin Summer'a ihtiyacı var.

Bir ilişkide sürekli rol değiştirip Tom ya da Summer olabildiğimden, zor geliyor. İkisini de düşünmeden edemiyorum mesela. Ben Summer olsam ve Tom'un karakterini definite bilsem, asla bulaşmam. Gerçi Tom sanki sırf bu yüzden bile ekstra bulaşılası olmuş olabilir. Tom olsam, gelecek beklesem ilişkimden aynı şekilde Summer'a bulaşmam. Her şeyde arkadaşız olm biz diyor kız adeta. Acı sebebi. Ölüm sebebi. Başlamadan bitiriniz.

Ben, ben, Zehra, şu blogun manyağı, şu yazıya karşımdakine Summer'ı haklı çıkartıp, Tom karakterini çökertmek için yola çıktım. Bu da benim egomun sonucu. Yalan söyleyemem yani, bir fikri değiştirebileceğim düşüncesi baya hoş geldi. Asıl sonuç ise iki karaterin doğru olduğu, biraz biraz ikisininde kusurlu olduğu, birbirleri için yaratılmamış oldukları. Nitekim, ben Tom ya da Summer olsam karşı taraf için minnettar olurum gelecekte. Deneyimlerin hası.

Tom olan tüm kızlarımıza, erkeklerimize: gördüğünüz gibi the one damgası yapıştırmayın. size arkadaşlık damgası yapıştıran arkadaşın bu lafını duymamazlık etmeyin. autumn'ları görmemezlikten gelmeyin (geçenlerde autumn olduğumu fark ettim, kısmet artık öf).

Şimdi mesela baya yoruldum. Saat 01.08. Buna önce bir sürü güzel görsel ekleyip, sonra previewleyip okuyup yayına geçireceğim. Umarım okuyan yeterli bulur. Aslında of, düşünüyorum da, herkesin bir romance anlayışı var. Ya da kiminiz aseksüel, kiminiz aromantik (böyle miydi ya da değil miydi bu kelime tövbe). Sevin ya da sevmeyin.

Mühim özet: düşünceler değişken, ben bile yazarken kimi yerde ikisine de hata buldum baya, sonra bazılarını geçirmedim bile ama saatler çarptı beni artık ne yazmadığımı da hatırlamıyorum. Çok karışık geldi diyen olursa, yorum bıraksın. Boş bir günümde vallahi düzeltirim. Ama anladığım o ki, inat etmesem yazacağım bir şey değildi. Çok detaylı. Hele zaten cinsellik boyutunu atlayarak geçtim neredeyse. Çok takılmayın bence. İki karakteri de sevin, hiçbirinden vazgeçmeyin. İkisi de olun.

Şuna güzel şarkı bırakayım dedim ama dur bir düşüneyim.

Bir an sırf the one muhabbeti çektiğimizden ötürü RW- She's the One deyim dedim. Yahu aslında olursdfghjgf o olsun o.

Çok yoruldum artık görsel eklemeye gidiyorum. O kadar şeffaf bir blog yazıyorum ki, processlerden haberdar ediyorum okuyucuyu.

Hata varsa cidden bildirin yazarken kafamı yitirdiydim.

*