16 Temmuz 2020 Perşembe

ama konuşmak hep zor

uyumadan önce kendime konuşuyorum uzun uzun. buraya yazdığımı, bu boşluğu saatlerce bir hırsla doldurduğumu düşünüyorum. merhaba merhaba merhaba. benim anlatacaklarım var diyorum.

uykuya dalıyorum. kalkınca buraya yazamıyorum. 

varlığımı sürekli kaygının ellerine bırakıp gidiyorum. arkasından ağlıyorum her şeyin. kurtulmak istediğimi söylüyorum. inanmıyorum bir şeylerin -şimdilik- iyi gelebileceğine. iç sesimi dinlemeye çok çaba harcadım. kendime özgün bir insan olmak istedim. en sonunda ne istediğimi anlayamaz oldum. garibime gidiyor. hiçbir şey bilmemek. istekten yoksun olmak. bir şeyi istemenin ucundan bile olsa panik yaratması, krizleşmesi, uzun uykuyla sönmesi. anlamıyorum. elimden bir şey gelmiyor. birilerine bunu anlattığımda elimden tutmalarını, bana sarılmalarını ve sihirli değnekleriyle her şeyi düzeltmelerini bekliyorum. o da olmuyor. 

başka şeyleri deneyelim. 

mezun oldum. mağusa'dan girne'ye, aile evine taşındım yine. dört senedir burada bana ait çok az eşya vardı, nasıl bir salaklıksa, tüm hayatımı mağusa'ya taşımışım. en gereksiz şeylere kadar. duvardan posterleri, fotoğrafları alıp kaldırmak zor olmuştu ilk. o odayı benim için bir dünya yapmışlardı. bu gece sonunda iki poster, bir fotoğraf, bir de "tofu guys don't eat meat" kağıdını astım yatağımın üstüne. suspiria ve persona koydum. bi de mırmır fotosu. yakıştı. dünyam. 

evde değişik yemekler yapmayı özlemişim. mağusa'da en sevdiğim şey mantar ve pilav pişirmekti. mantarları türlü türlü soslara bulayıp kızartmak, patlayıncaya kadar yemek. sonra kaynar bir çay ile akıtmak. oh zehracım. dört buçuk senedir veganım, halen daha babam arada dalga geçiyor. annem ise bazı şeyleri "et" alternatifi olarak kafasında belirlemeye devam ediyor.

çok daha az müzik dinlediğimi fark ettim. dört kişi yaşadığımız şu alanda sürekli iletişim halinde olunca kulaklık takmak aklıma pek gelmiyor. şimdi canım çekti, çantamdan kulaklığımı aldım. moderat dinliyorum. geçen gün sevgilim önerdi diye türk bi komedyenin podcast'ini dinledim. sanırım şu veganlara sallayan çocuktu. tam hatırlayamadım. ben alınmamıştım dediklerine galiba o kadar. podcast dinlemekten aşşırı da aşşırı hoşlaşmadığımı fark ettim. odaklanamıyorum o kadar. 

bahçe işinden parmaklarım aşındı biraz. yarın ağır işlerin -umuyorum- son günü. sonrası sulama işleri, sebze meyve toplama ile geçecek belki. bahçeden türlü türlü şeyler çıkıyor, annem hepsinin turşusunu kuruyor. bereket. ot sökerken arada kendiliğinden biten bir sürü semizotu buldum, kaç zamandır canım çekiyordu. ıspanağa benzetiyorum biraz tadını, onu geçen yedik mutlu oldum. belki yarın veya öbür gün güzel bir semizotu yemeği yaparım. 

uzun zamandır bu kadar geç vakte kadar ayakta kalmamıştım. bi de sevgilime tamam yea erken uyuyorum zaten dedim. sanırım kahveden böyle oldu, bu kadar da ayakta tutacağına inanmamıştım doğrusu. erken uyanmaya çalışıyorum. günü yiyince içim acıyor. aman sanki çok dolu yaşıyorum ya.

ama konuşmak hep zor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder