İstanbul'a geldim. 17sinin gecesi. Ben acayip olmuşum! Uçaklardan korkuyorum yahu. Ben. Ben nasıl korkarım yahu? Ter attım uçuş boyu ama şansıma rahat bir tanesiydi. Hiç gezesim yok. Ruhumu kaybetmiş gibiyim. Kitapçı ilgimi çekmedi ne diyorsunuz! Evde olduğum süreyi de dizilerimi izleyerek geçirmeye, ultimate playlisti oluşturmaya ve en sevdiğim filmleri tekrar izlemeye ayırmaya karar verdim. Yeni müzikler keşfedince hayat daha güzel olmuyor mu?
Aylar boyunca adam gibi internete giremediğim için sevdiğim sanatçıların albümlerinin çıkışlarını kaçırmıştım. Florence + The Machine sevgilimin How Big, How Blue, How Beautiful albümü ef-sa-ne. Muse aşkımın Drones albümünü henüz dinlemedim. İçimden gelmedi. Şu sıralar sanırım muse'un yaptığı türde müzik dinleyemez bünyem. Her şey vakti gelince! Film tavsiyem yok, en son izlediğim film Star Trek ti. Hah! Söyleyeyim, kısa zaman önce digiturk'te denk geldiğimden beri Star Trek izliyorum. Bunca zaman nasıl izlememişim diye kendimi sorguladım.
Dün rüyamda boğuldum. Birden sanki nefes almamı sağlayan her şey ani güç kesintisine uğramıştı. İçim çekilmeye başladı. Zehra uyan. Nefes alamıyorum. Zehra uyan. Boğuluyorum. Zehra uyan! Kısa bir süre daha nefes alamadım. Çok kötü bir deneyimdi. Kendimi uyandırmaya hiç bu kadar zorlamamıştım. Sonra sinir krizi geçirip yastıkları oradan oraya fırlattım ve annemin rahmindeymiş gibi uzanmaya devam ettim.
Ben sonra yine yazarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder