İlkbahar geldi ben yazmıyorken. Çiçeklerin açmasına, ortalığın kimi zaman (en azından bahçemizde) gereğinden fazla yeşile bürünmesine büyüleyici yorumunda bulundum yazmazken. Badem ağaçlarından çiçekler uçmuş, saçlarımın arasına girmişler ben yazmıyorken. Kendimi o garajımızın tamamlanamayan inşaatına bir süreliğine gündüzleri kurulmayı planlarken bulmuşum yazmıyorken.
Sevindim sanırım. Mevsimin değişmesine an ve an tanık oldum. Zamanın içinde az çok kayboldum. Günleri yirmi dört saat yaşamadım, daha uzundular, ölesiye uzundular. Her şeyi yapabilecekken hiçbir şeyi yapmadım. Sindirdim. Üzülmeden geçemediğim de oldu. Günlerin öylesine kırmızılar, pembeler, morlar, turuncular ile batmasına alışmıştım ki, istediğimi uzunca süre bulamayacağımı, bulabileceğim zamanlar ise burada olamayacağımı anladım.
Burada olamayacağım için üzüldüm. Her şeyi kaçıracaktım. Her şeyi. Her mevsimi. Kısalacaktı günler. Üzülmeyi bıraktım, bu konuda hissetmeyi raflara kaldırdım. Bazı anların fotoğraflanamayacağını da fark ettim. İlginçti. Güzel oldukları için ilginçti. Sıradan değildiler. Basitçe evren bana hey, bu sadece senin gözlerin için diyordu.
Sözde özet geçecektim. Dur, daha düşünüyorum. Anlatabileceğim çok şey çıkmıştı. İstanbul'a gidip geldim. Şubat tatili işte. Geçen sene gidememiştik, mart ayına sarkmıştı. Kalabalığından geçilmiyordu ve ben kalabalığa gelemiyordum. Sadece kitap incelerken az biraz huzur buldum sanıyorum. İstediğim kitapları tabi bulamadım, şanssızım o konuda.
Evimi özlediğim gerçeğini her gün kendime defalarca tekrarladım. İlk günlerden birinde sinir krizi (göreceli kavram) geçirdim ve bana travma yaşattın sen! diye ellerim titreye titreye bağırıp, çağırıp ağlarken buldum kendimi. Ah şimdi hoş olmadı bunu anlatmak. Ustalaştığım sakinleşme tekniğimi kendime hatırlattım, uyuyacaktın Zehra! Soğuk balkonun dibinde yere cenin pozisyonunda kıvrılıp uyudum. Sonra kalktım gerçek bir yatağa gidip tekniğimi uygulamaya çalıştım ve evet, sakinleştim. Dört saat ağlamalı, uyumalı bir şeyler yaşamış oldum. Ertesi gün çok özlediğim evime geri gidecektim. Gitmedim. Kaldım. Birkaç gün iştahım olmadı, ailem sağlıklıca zayıfladığımı zannedip güzel ve bir o kadar gereksiz gülümsemelerinden, laflarından dizdiler bana. Sağlıklı değildi. Gerçi, aklınızda bulunsun, görünüşünüzle ilgili söylenen hiçbir şey güzel değildir. Işıldadığınızı söylesinler size. Gözlerinizin içinin güldüğünü, mutlu olduğunuzu.
İşte o günden sonra evime, aşkıma, dönünceye dek sadece filmlere ağladım. Eheh, güzelli şeylere geri dönüldü! Henüz ilk gittiğim günden kafama taktığım yeşil kazak benim oldu, evleneceği için aşırı mutlu olan bir mağaza görevlisine denk geldim ve kaosun içinde mutlu olabilen insanlar var deyip ben de mutlu oldum. Bakın bu gerçekten güzeldi. Yaşadığı, yaşayacağı şeyler için sahip olduğu bu mutluluğu herkese yansıtan insan ne güzeldir!
Eve geldim.
Aaaa bak şimdi hatırladım, özet geç Zehra! diyerek ben size izlediğim, okuduğum, dinlediğim her şeyden bahsedecektim. Kendimle ilgili anlatacaklarım sadece bir paragraf sürecekti. Oh, olsun yahu. Anlatmadıklarıma sayalım?
Sayalım be!
Eve geldim işte. Çokça uyudum geldikten sonraki günler. Kitabımı bitirmeye ne kadar hevesliysem de, bitiremedim ve kendime verdiğim iki haftada üç kitap sözümü tutamadım. Kendime tutabildiğim tek sözüm iki günde iki kitap oldu, davullar lütfen, ki iki kitabı da bir baktım, yirmi dört saatte yutmuşum. Oops söylemeyi unuttum, bunlar İstanbul'a gitmeden evveldi tabi. Karışık yazıyorum kusura bakma okuyan kişi.
Bahçede oyunlar oynamaya, bir şeyler yapmaya başladık kardeşimle. Yeniden masum ötesi şeyler yaşamaya başladım. Babam bir yemek saatinde tarla sürmekten gelmişti, işini akşam olsa da bitirdiğini, aslında ben sürsem traktörü çok güzel olacağını söyledi. Daha araba sürmeye başlamamışken traktöre nasıl geçeceğimi söylediğimde ise cevabı kendisinin traktörden sonra araba sürmeye geçtiği oldu. Belki öğrenirim diye seviniyorum aslında. Yeşil, dedemden kalma bu eski püskü güzelliği ben de elimden geçirmek, hissetmek istedim.
Kişisel projeler oluşturdum. Başladıktan sonra yazacağım, umarım güzelce gelişecek her şey.
Çok yazdığımı düşünerek burada bırakıyorum şimdi. Özet geçemedim blog, özür dilerim. İzlediğim, dinlediğim, okuduğum eserleri yazacağım bak, hazır olun. Size kolaylık olsun okurken diye de aralara bir şeyler bakayım bari. 01.47 oldu, ben 0.57de başlamıştım. Hadi görüşürüz. Özledim sizleri.
01.53, henüz resim eklemeye başlamadım ve o kadar uzun süredir detaylı anlatıma girmemiş olacağım ki, atladığım bir sürü anı, ufak detay, büyülendiğim olay olduğunu fark ettim. Önümüzdeki günlerde buralardayım. Belki hep buradayım. Kısmet.
02.03 resimleri kafamda pek eşleştiremeyip buna kızdığım için yazıyı öyle resimsiz bırakacağım. Acaba sonra düzenleyip ekler miyim, bilemedim şimdi. Siz sevdiğiniz görsellerden 10-15 tanesini gözünüzün önüne getirin?
ve, 02.09.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder