10 Ağustos 2017 Perşembe

cezayir hayali

internette fas'ın renkli fotoğraflarına denk gelince erkek arkadaşıma "ben fas'a gitmek istiyorum" dedim, "bir gün gidilir" dedi.

eskiden hep kuzey ülkelerine gitmek isterdim. onların renkleri bana daha çok hitap ediyormuş gibi gelirdi. jeoloji okumak istediğim dönem izlanda'nın jeolojik açıdan genç bir ülke oluşu hele! yanardağlar, kayalar, jeotermal oluşumlar.. sanırım farklı bir aşk hikayesiydi izlanda ile aramdaki. daha çok araştırdıkça tüm kuzey'e aşık oldum.

soğuklardan olsa gerek. sıcak beni boğar, soğuk havalarda kemiklerimi ısıtan güneş haricinde güneşten kaçarım.

sonra geçen yaz hayatımda ilk defa albert camus okudum. tabii yabancı'dan başladım. aslında konuk hikayesini okuyacaktım, hikayenin içinde bulunduğu kitap ile karıştırdım. istanbul'a gidecektik galiba, evde internet bitmişti ve vakit geçirmenin yolunu kitap okuyarak bulmuştum.

ilk cormac'in yol'unu okudum, sonra yabancı'yı. sıcaktan bahsedişi beni klima altında sabahın beşinde daraltıyordu. yine de başka şeyler de oldu ve cezayir'i merak ettim. o günden sonra aklıma sıcak yerlere gitmenin düşüncesi yerleşti.

balkonlar, akşama doğru balkonda oturup yoldan geçenleri izlemek, kahve, yüzmek, basit bir hayatın düşüncesi...

herkes okuduğu kitaplardan neler çıkartır bilemem. birileri bana akımları, cümlelerin sakladığı durumları anlatırken büyüleniyorum. ben, şahsen, anlamıyorum. bu da geçen sene fark ettiğim bir şeydi ve o zamanlar birlikte olduğum sevgilime anlatmıştım durumu. güzelliği görüp takdir edebiliyorum ama anlayamıyorum. ve üzülmeyi de bıraktım. ortamlar hoşuma gidiyordu.

algılarsam bir şeyleri ne güzel! yoksa da böyle bir olay, ah, dert değil. olduğu kadar artık.

neyse işte, cezayir'e gitmek, atlas dağlarını görmek istedim. geçen aylarda utangaçlığımdan konuşamadığım biri bana gözlerimi kapattırdı, düşündüklerimi söylememi istedi. cezayir. fas'ı da gezmek, sokaklarında dolaşmak istiyorum.

thevintagearab:
“Dune dans son drapé hiératique / Dune in its hieratic drape - Saoura - Sahara - Algérie
”

2 Ağustos 2017 Çarşamba

dans ve balıklık

finallerim bitsin, yaz gelsin yazarım buraya sürekli dedim. yapmam gereken işler olunca aklım yazmanın hafifliğine gidiyordu herhalde. uyuyamadıkça paragraflar aktı gitti zihnimin içinde, neler yazdım, neler hakkında yazdım kimse bilmiyor.

kaç ay oldu? altı ay mı olacak? kendime acı çektirdim. deliye döndüm, geceleri ağladım zırladım, bağırarak ağladım, kalktım deniz kabukları kırdım, fotoğraf gördüm ona ağladım, önümden gülümseyen insanlar geçti onlara da ağladım. çok ağladım galiba. kendimi kaybettim herhalde. zirvesini gördüğümde derslerime giremedim, yataktan kalkamadım, kalktığımda dersliklerdeki merdivenleri başım dönüyor diye çıkamadım, sarhoş gibi yürüdüm sokaklarda kaç defa araba çarpacaktı son saniye ayıldım. bir de birkaç şarkıyı dinlemeyi bıraktım. ha bir de, ağladığım gerçeği acayip geldiğinden bunu her yerlere yazdım.

açıkçası, ben bunları neden yaşadığımı veya niye yaşadığımı bile bilmiyorum. altı ay benim gibi zaman kavramıyla takıntılı bir insan için aşırı uzun geliyor. 

onu bunu geçersek, şu son günlerde anlam veremedim o aylara. birkaç gün üzülmem gereken şeylerdi oysa, eski ben olsa ohoo gözyaşı bile çok gelirdi. içimde tanımlayamadığım bir huzur oluştu. biraz daha her şey güzel olur zamanla diye ummaya başladım. yani, neden olmasındı.

mesela bugün bir ada insanına çok acayip gelse de, deniz sezonunu açtım. annem hasta oldu, babam çok yoğun çalışıyordu, kardeşim bolu'ya gittiydi geldiydi derken anca. saatlerce yüzdüm, içimden BEN BİR BALIĞIM! diye bağırdım. başıma güneş geçmiş midir diye düşünüp korktum ama geçmedi. belki biraz bronzlaşırım dedim o da olmadı :) 

alışkanlıktır, babam hariç herkes telefonunu denize giderken evde bırakır. sooonra, ne zaman denize gidecek olsak o gün çiçek dolması yapılır. denizden sonra paket paket cips alınır zira herkes kurt gibi açtır ama eve gidinceye kadar ölsek ölürüz acımızdan. 

experimental mutfak şahane gidiyor şuan. seitan yaptım geçen gün. biraz hamurumsu oldu ama etçil aileme sevdirebildim. etçil diyorum ama artık çok az et yiyorlar. süt ürünü babam tüketmiyor, annem ve kardeşim için daha gidilecek çok yol var. işte en son evdeki bademleri kırıp sütlerini yaptım. çok da güzel oldu. her şey şahane, bir buçuk yıl geride kaldı.

rüyamda feynman'ın kısa işlerinin derlendiği bir kitabım var, kendimi onu okurken buldum. bir an önce harry potter ve sırlar odası'nı bitirsem de ona geçsem diye heves ettim. ama her şey tadını çıkararak, sırasıyla. sonra denize gitmenin düşüncesiyle aklıma başka bir kitap geldi. bitter lemons of cyprus. çok yakın bir arkadaşım bahsedince ismini kafama yazdıydım. sonra ders aralarımda kütüphanede dolanmak alışkanlık oldu ve kıbrıs kitaplarına bakarken buluverdim! iki defa ödünç aldım ama okuduğum sayfa sayısı elimin parmaklarını geçmedi, ders aralarında kütüphanede okumak daha zevkliydi...

sonbahar gelecek, havalar serinleyecek ve yine tüm yalnızlığımla sabahlarımı kütüphanede geçireceğim bak bunun yolunu gözlerim. bir yandan da o kitabı bitirmek istemediğime inanmaya başladım. sanırım kimse lawrence durrell'in anlattığı gibi anlatmadı kıbrıs'ı. sayfalarda kaybet beni!

sanırım yine oldukça karmaşık bir hal aldı yazma işi.

neyse devam. olduğu kadar yani, zorlayalım mı?

youtube'da avrupa yakası'na erişemediğimden (ülke şeysi bir şeylerdi galiba) yüzümü friends'e çevirdim. ilk iki sezonu çok çok sevdiğimden kışın izlemeye ayırıp üçüncüsünden başladım. canım phoebe. arada birkaç film izledim, şimdi belki bir tane daha izlerim. watchlist inceleyecektim bak unutup gönderi yazmaya başladım. ohoo zehra.

hadi ben kaçıyorum.

şarkı bırakacağım, dinlediğimi söyleyeyim dedim çok kış gibi. hemmen yazlık bir şey bulup geliyorum. papooz- ann wants to dance