14 Ocak 2018 Pazar

düzelmeler ve aşkla bakınılan şeyler

karnımda deli gibi bir sancı, neden bilmiyorum. yanımda belki rahatlatır diye ortalama büyüklükte bir kupa dolusu çay var, bir de yatışmayan sinirlerim.

2018'den tek dileğim yerlerde sürünmemekti ama başladığı gibi kendimi yerlere attım sanırım. doğum günüme (31 aralık) girdiğim saatlerde bir barın dışında, acaba geçen sene kalbimi kıran insan burada mı diye bakınıyordum. görmedim, bilmiyorum. belki o görmüştür. ama onu yazmayacaktım ben size.

iç huzurum kayıp, nedenini bilmiyorum. ben neyin sebebini biliyorum? neyse neyse. her şeye sinirleniyorum, gıcık kapıyorum. başarısız olduğum her an kendimden nefret ediyorum. yanımda et yenince deli oluyorum. kırık bir şey görünce kalbim kırılıyor. maddiyat üzüyor. a'yı iki puanla kaçırmış olmak zaten düşük gelecek ortalamımın haline daha da acımamı sağlıyor. sevgim asla kalıcı bir şey olmuyor, her an karşımdaki insanı kırabilirim diye korkudan içim çıkıyor. yetmezmiş gibi ne zaman geç saate kalsam, yatacağım dakikalarda aklıma ölüm geliyor. yirminci yaşıma gireli on dört gün oldu, bir gün vaktimin dolacağını düşünmeye başladım?

işte bunların hepsi beynimin içinde süratlice turlar atarken aklıma bir sosyal medya hesabı geldi. durdum kadının yazdığı, paylaştığı her şeyi okuyup inceledim. biraz umut vardı. o dayanıyordu, espri yapabiliyor, yazıp çizebiliyor, etrafındaki şeylere de çokça aşık olabiliyordu.

ben de etrafındaki şeylere aşkla bakan biri değil miydim? en azından can benim bir zamanlar böyle olduğumu düşünmüştü. en son nelere aşkla baktım? kesinlikle yanımda duran, 16'sında beni öldürebilecek güçteki statik sınavı için çözdüğüm sorularla kaplı kağıtlara değil.

la piscine izlerken eve, yiyeceklere. 1969'da aylaklıkların nasıl olabileceğinin kafamda oluşturduğu tabloya. sıcakta odama kapanıp uyumak, bir tepside tüm kahvaltı: kahve, reçel, ekmek ve yağ, yüzmek, yaz akşamları balkonda yemek yemek gibi şeyler işte. birazcık da okuma yapmak.

fashion-and-film:
““La Piscine (1969)
” ”

finding vivian maier izlerken vivian'ın çektiği fotoğraflara, istiflediği şeylere (özellikle gazeteli kısımlara).

wehadfacesthen:
“A photo by Vivian Maier, Florida, 1957
”

sümbüllerimin büyümeye başlamasına. yavrucaklarım benim. hadi bu sene açın güzelce.

haşlanıp ezilmiş, tuzlanmış patatese. hoff bu acayip oldu ama ben yiyeceklere de aşkla baktığım için bahsini etmeden geçemezdim. çok çalışmışsam ve molayı da hak etmişsem bir bölümcük dizi, önümde de püremsi patates. ah!

tuzlanmış, kavrulmuş yerfıstığı. ekstra aşk içerir çünkü babam tarafından ekilip toplanmış, annem tarafından fırında kavrulmuştur. sevgiyle de paketlenip bana, mağusa'ya getirilmiştir.

antep fıstığına. hani diyorum ya sinirlerim yıprandı, huzurum sıfır. kendimi tüm harçlığımı antep fıstığına yatırarak mutlu etmeye çabaladım. aldığım her paket gözlerimden kalpler fışkırttı. belki de şu son ay içerisinde 100tl harcattı.

cam & nina videolarına. rad self love alt başlığı ile çektikleri vloglar, o videolara koydukları tatlı şarkılar. içimde sakinliğe ihtiyaç duydum. girne'ye gidip suluboya yapmak, gün batımının mutfağa yansıtacağı son ışıklarla kendime sıcak bir kupa dolusu çaylar, kahveler hazırlamak istedim.

bak, bazen bilmiyorum. blogger'ın şu yeni gönderi sayfasını açtığımda çok kötüydüm. hatta bu huzursuzluklarımı aktarmak için yerler arıyordum. yan sekmede duruyordu o sayfa, önce onu okudum diye şöyle bir sonuç çıktı. uzun zaman sonra bana büyük kararlılıkla yazı yazdırttı. olacak olan şeylermiş işte. umarım bundan sonra yazmaya ara vermem. kimsecikler yazmıyor (takip ettiklerim), garip çok garip. hepimiz mi bize yazmayı güçleştiren şeyler yaşıyoruz? mutlaka. ya çok mutluyuz ya çok hüzünlüyüz. çok mutluyken de yazmıyordum zira, onu fark ettim. demek ki kararında bir yerlerdeyim şuan.

o zaman düzelir herhalde.

düzelmeli.