15 Temmuz 2021 Perşembe

giderek haz vermeye başlayan şeyler

 yalnızlık.


hayatımda ilk kez tek başıma sinemaya gittim geçen gün. filme son on dakika kala, "acaba undine'yi de gösteriyorlar mıdır?" düşüncesine yenik düşerek... biletimi aldım hemen. salonda tek ben vardım. petzold'un son hikayesiyle, karşımda paula ve franz ile kaldım. transit filmi ile tanışmıştım bu üç isimle. yalın filmler, büyülü, kimine uzak bana ise yakın.


ağırlaşan anksiyetem filmin ilk yarısında kapkaranlık salonda tek olmayı kaldıramaz gibi oldu. zaten sinema da kocaman ve karmaşık bir yerdi. kafamın içerisinde kaçış senaryoları oluşturdum. başıma gelebilecek x olayı için alabileceğim on aksiyon ne olabilirdi, bunları düşündüm ara ara. 


film araya girdi. çantamı aldım ve kaçtım. zaten film 2020'dendi, bende indirilmiş halde duruyordu. sadece elim hiç izlemeye varmamıştı o güne dek. 


salondan çıktım ve korkularımın biraz yersiz olabileceğini hissettim. evet, salon büyüktü, benim için labirent gibiydi ama insanlar da vardı. onlar da filmden filme gidiyor, sohbet ediyor ve benimle aynı yerdelerdi. 


salonun dışında, aydınlıkta, aranın bitmesini bekledim. bugün ben yenilmeyecektim. film devam etti, ben yayıla yayıla izledim. belki de hikayeden çok etkilendim, gözlerim doldu. gururla terk ettim sinemayı. 23 yaşındaydım ve ilk kez tek başıma film izlemiştim sinemada.


sonra her şeyi tek yapmak istediğimi düşündüm.


ertesi gün meydanda yürüdüm. vegan çikolata aldığım yerdeki kadın kıyafetime iltifat etti, annemin doksanlarda giydiklerinden olduğunu söyledim. loud places dinledim. soya sütlü, buzlu latte içtim. eve döndüm.


yeni bir suç belgeseline başladım.

13 Temmuz 2021 Salı

haneke, buluşmalar, üç beş yıldız

 birkaç haftadır kendimi bıçaklamak istiyorum. sanırım yazıya sert bir giriş oldu. giderek ağırlaştığını hissettiğim anksiyetem ve depresyonum artık bana çaresizliği hat safhada yaşatıyor, en yıldığım anlarda bir bıçağım olsa elimde ve onu hemen göğsüme saplasam diye düşünüyorum. 


aralarda arkadaşlarımla yüzmeye ve içmeye gidiyorum. sanırım alkol miktarında bazen istismar yoluna kadar gidiyorum. yeterince içersem ve yeterince yüzersem kendimden çıkabileceğim. kendimi terk edeceğim. ilk defa akşam yüzmesi yaptım geçtiğimiz haftalarda. çok farklı bir deneyimdi. suyun üstündeydim. kendimde değildim.


dün akşam özgür'ü gördüm. benim yetersizliklerimin en büyük dışavurumu o. sevilmeyişlerimin, olduramayışlarımın muhtemelen en acılısı. depresyonumun sebebi değil ama belki de bir parçası. üzüldüğüm bir çok şey söylendi yine. bir ara yıldızlar gördü, üç beş tane. daha da baksa, daha da saysa sayacaktı. kıbrıs'ta olsaydı sayamayacaktı bile.


bazı şeyler bitiyor.


max richter'den cypher dinliyorum şuan. dün ilacımı yeniledim. kıbrıs'a dönmek, doktora görünmek, daha çok ilaç almak istiyorum. kendimi bırakacağım.


özgür terapiste niye hiç ondan veya kendimi bıçaklamak isteyişlerimden bahsetmediğimi sordu, bunların bahsetmem gereken şeyler olduğunu söyledi. bilmiyorum, gerçekten ama gerçekten paylaşmak istemedim. iğrenç hissettiriyor bu iki konu bana. paylaşmayacağım belki hiçbir zaman. günlük anksiyetelerimi ve yorgunluklarımı anlatacağım.


andré aciman'ın bul beni'sini aldım dün. adınla çağır beni'yi okurken sonlarda çokça ağlamış, bazı yerlerin altını çizmiştim. bu kafadayken niye böyle bir kitap aldım bilmiyorum. okumaya da çekiniyorum ama bakalım. çıktık bir yola. son zamanlarda dramın her türlüsünden kaçtım. beni ağlatacak bir dizi, bir film, bir kitap, belki de bir şarkı... hiçbirine yanaşmadım. şimdi hepsine saldıracağım.


bir de, belki o cesareti bulup sonunda izlemek istediğim tüm filmlere yetişeceğim. belli olmaz.


kahveme eklemek için hindistancevizi sütü aldım. su gibi bir şey çıktı. hiç de güzel olmadı. hayal kırıklığı. bir standart.


şimdi la dolce vita finale dinliyorum. belki italya'ya gidebilirsem orada da aklıma gelir. ve belki dans etmek isterim. belli mi olur. uzun zaman sonra kendimi anlattım burada. belki paylaşırım da. neden olmasın. neden olmasın. çünkü bazı şeyler, neden olmasın? su üzerinde kalmalıyım.