16 Haziran 2018 Cumartesi

dinledim, izledim, okudum #2

Dinledim

Ben Howard- Noonday Dream albümü
Sertaç Özgümüş'ün Şahsiyet dizisi için yaptığı müzikler
Mashrou' Leila- Ibn El Leil  albümü
Yüzyüzeyken Konuşuruz- Akustik Travma albümü, Dinle Beni Bi' parçası

bir de geç saatlerde hunharca tekno müzik dinlemeye başladım ama bişşi diyemiiiycem :( guilty pleasure..

İzledim

mother!



Kaotik filmleriyle bildiğim Aronofsky'nin, benim için, en güzel ikinci filmi (birincisi Pi). Oldukça muazzam bir şekilde işlenmiş Hristiyanlık mitolojisi, doğa ve ev, ilham ve tıkanma. Ayrıca Jennifer Lawrence şahaane. Neden hem Javier Bardem, hem de Jennifer Lawrence Razzie's adayı oldular bilmiyorum.

The Fountain

Aronofsky'nin en manasız, en haz etmediğim, en olmamış filmi. Sanki yarım kalmış ve gereksiz ajitasyonlu. Boğucu, ağlamaklı cart curt. Rachel Weisz İspanya kraliçesi olarak çok güzel olmuş sadece, hepsi bu. Tek güzel yanı bu. Aaaa resmen nefret etmişim filmden.

The Big Sick



Arkadaş tavsiyesi ile izlendi. Kumail Nanjiani ile tanıştırmış oldu. Tatlı! İçtenlikle anlatılmış, güldürmeli, ağlatmalı bir film. Rahat akıyor. Ayrıca Kumail ve eşinin ilişkilerinin gerçek hikayesi. Beraber yazmışlar, Kumail kendisini oynarken eşini Zoe Kazan canlandırmış.


The Shining



Utanarak söylüyorum bugüne kadar izlediğim tek bir Kubrick filmi oldu. O da Eyes Wide Shut ve izlerken hiçbir şey anlamadım. Bakışlar, ürkütücü arkaplan sesleri, renkler, Shelley Duval. Çok sevdim!


Ahlat Ağacı

Altı kişi girdiğimiz sinema salonunda 188dk sonunda sadece sevgilim ve ben kaldık. Sadece sonu için bile o 188dk tekrar tekrar geçirilebilir nitelikte. Diyaloglar uzun, diyaloglar güzel. Bunu da utanarak söyleyeceğim, izlediğim ilk Nuri Bilge Ceylan filmi.

A Quiet Place



Kulaklar için sinema. İzlerken hislere odaklandım. Dokunma hissine özellikle. Yemeğin sessizlik için ritüelleşmesi, parmaklarda hissedilmesi. Dökülen toprağa tüm nezaketi ile dokunan ayaklar.. Acı, mutluluk ve sessizlik. Farklı bir sci-fi, post-apocalyptic türe benziyor.


Les quatre cents coups

365filmsbyauroranocte:
“ -Les quatre cents coups (François Truffaut, 1959) vía: ozu_teapot
-Ako (Hiroshi Teshigahara, 1965)
”

Jean- Pierre Léaud! Küçük haylaz. Zevkle izledim, devamı varmış onları da en kısa zamanda görmeyi umuyorum. Bu da ilk Truffaut.

L'avenir

Isabelle Huppert asla hayal kırıklığına uğratmaz.

Gegen die Wand

Türkiye gerçekleri, bilmemkaç.

freshmoviequotes:
“Head-On (2004)
”

Louder Than Bombs

Isabelle Huppert asla hayal kırıklığına uğratmaz 2.

Busanhaeng

Güney Kore'nin World War Z'i gibi bir film, ama daha güzeli.

Call Me By Your Name

hirxeth:
““We wasted so many days. Why didn’t you give me a sign?”
Call Me by Your Name (2017) dir. Luca Guadagnino
”

Luca Guadagnino estetik anlayışını gözümüze gözümüze sokuyor. Timothée Chalamet hissederek ve bizlere de hissettirerek can veriyor André Aciman'ın Elio'suna. Sufjan Stevens ise o naif şarkılarıyla eşlik ediyor. Visions of Gideon dinleyip de duygulanmayan bizden değildir... İlk izlerken o kadar etkilenmemiştim, zamanla sindirdim.

Get Out



Bu sene Oscar ödüllerinde favorim kendisiydi. Diyecek hiçbir şeyim yok, EF SA NE.

Breathe In

hirxeth:
“”I’ll miss you if you ran away.“
“I’m not running away.”
Breathe In (2013) dir. Drake Doremus
”

hirxeth:
“”I’ll miss you if you ran away.“
“I’m not running away.”
Breathe In (2013) dir. Drake Doremus
”

Drake Doremus'un Like Crazy filmi beni yakıp yıkıp, kaldırıp bir daha yakıp yıktığından ve ben de kendisine işkence çektirmeyi seven bir değişik olduğumdan mütevellit izlediğim film. Dustin O'Halloran müthiş bir composer. Summer Waltz replay'de bırakılıp dinlenilesi. Dingin bir film, çok beklentiniz olmamalı izlerken. Vakit geçirmek için ideal.

Okudum

Paul Lafargue - Tembellik Hakkı

Gaia Dergi'nin internet sayfasında dolanırken denk geldiğim bir yazıda keşfettim. Aklımın bir köşesine öyle güzel bir şekilde kazımışım ki baya ay sonra sevgilimin odasında görünce hemen sahiplendim.

Lawrence Durrell - Bitter Lemons of Cyprus



Bilenler bilir, iki senede bitirdim. Kütüphaneden defalarca ödünç alarak, farklı basımlarına dokunarak, farklı şehirlerde okuyarak bitirdim. Adaya olan aşkımı daha delice bir hale getiren kitap oldu. 50lerin başında burada olmayı çok düşledim, biraz daha belki de gerçekten kendimi 50lerde bulacaktım.


Şuan okuyorum

Zubritski, Mitropolski, Kerov - Kapitalist Toplum

Yine sevgilimden aldığım bir kitap. İyi gidiyor, akıcı ve oldukça düzenli bir anlatımı var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder